4 Aralık 2010 Cumartesi

27 Kasım 2010 Cumartesi

22 Kasım 2010 Pazartesi

*


Amerika'da koyu dindar dört kadın,bir yandan kahve içiyorlar;bir yandan da
sohbet ediyorlardı.

Birinci kadın,oğlundan söz açtı;

..."Benim oğlum rahiptir" dedi."bir topluluğa girdiğinde onu gören herkes
kendisine 'Peder' der."

İkinci kadın da kendi oğlundan söz etti.

"Benim oğlum ise papazdır"dedi."Bir topluluğa girdiğinde onu gören
herkes kendisine 'Aziz Peder' der."

Üçüncü kadın da oğluyla övündü:

"Benim oğlum ise kardinaldir" dedi."Bir topluluğa girdiğinde onu gören
herkes kendisine 'Yüce Aziz' der."
Üç kadın oğullarıyla övünmelerini bitirdikten sonra, dördüncü kadını
dinlemeye hazır olduklarını belirtmek için gözlerini ona
diktiler,beklemeye başladılar.Fakat dördüncü kadın konuşmuyor,büyük bir
keyifle kahvesini yudumluyordu....

İlk üç kadın bir ağızdan sordular:

"Ya senin oğlun?" dediler."Sen de söz etsene oğlundan...."

Dördüncü kadın,kahvesinden son yudumunu da aldıktan sonra ağır ağır
konuşarak oğlunu anlatmaya başladı: "Benim oğlum 1.95 boyunda, dalgalı siyah saçlı,
yeşil gözlü, geniş omuzlu, atletik yapılı, son derece şık giyinen ve 27 yaşında olmasına
karşın çok zengin bir kişidir" dedi. "Bir topluluğa girdiğinde onu gören
tüm kadınlar birbirlerinin kulaklarına eğilirler ve
"AMAN TANRIM! " derler..

24 Ekim 2010 Pazar

"Düşündürücü..."


Aydın Boysan'ın "Leke Bırakan Gölgeler" kitabından alıntıdır

Bir gün bir taksiye atladım ve havaalanından hareket ettik.

Sağ şeritte yol alırken siyah bir araba park ettiği yerden aniden yola, önümüze çıktı.
Taksi şoförü sert bir şekilde frene bastı, kaydı ve diğer arabaya çarpmaktan milim farkıyla kurtuldu.

Diğer arabanın sürücüsü camdan başını çıkartıp bağırmaya ve küfretmeye başladı.

Taksi şoförü ona gülümsedi ve içten bir şekilde el salladı.

Ve gerçekten çok arkadaşçaydı.

Sordum: 'Neden bunu yaptınız? Adam neredeyse arabanızı mahvedip ikimizi de hastaneye gönderecekti.'
Taksi şoförü bana, simdi 'Çöp Kamyonu Kanunu' dediğim şeyi öğretti.

Şoför pek çok insanin çöp kamyonu gibi olduğunu açıkladı.

Her tarafta çöp dolu olarak dolaşıyorlar; kızgınlık, öfke ve hayal kırıklığı dolular.
Çöpleri biriktikçe onu bırakacak bir yere ihtiyaç duyuyorlar ve bazen sizin üzerinize bırakabilirler.

Kişisel almayın.

Sadece gülümseyin, onlar için iyi şeyler temenni edin ve yolunuza devam edin.
Onların çöpünü alıp işyerinize, evinize veya sokaktaki diğer insanlara dağıtmayın.

İşin ana fikri şu ki, başarılı insanlar çöp kamyonlarının günlerini mahvetmesine ve ellerine geçirmesine izin vermezler.

Hayat sabahları pişmanlıklarla uyanmak için çok kısa,

Dolayısıyla 'Size iyi davranan insanları sevin, iyi davranmayanlar için dua edin ve o insanları hayatınızda tutmayın."

22 Ekim 2010 Cuma

*Alışveriş merkezleri mutluluk satar mı? *



Amerika'nın son alışveriş trendi: Alışveriş yapmamak! Hatta eldeki
mallardan da kurtulup, hayatı sadeleştirmek! Kriz sonrası, çalışanlar,
gelirlerinin daha büyük bir bölümünü harcamayıp biriktirmeye başlayınca,
ABD'li üreticilerin etekleri tutuşmuş! Şu ara yapılan çoğu tüketici
araştırmaları "Bu adamlar ne satın alırlarsa mutlu olurlar?"la ilgili.
Ortaya çıkmış ki bir servis almak, mal almaktan daha faydalı insan doğasına.
Yani bir ayakkabı yerine kutu oyunu, pahalı bir çanta yerine spor salonu
üyeliği, araba yerine seyahat, ruj yerine sinema bileti, insanları daha
mutlu ediyor! Bir tecrübe satın almak, kişiye daha yoğun ve uzun süreli bir
tatmin sağlıyor. Üstelik 'Mal edinme'nin mutluluk getirmediğini öğrenen
'dünyanın en çok satın alan halkı', kocaman otomobillerini, dört oda bir
salon evlerini, 48 parçalık yemek takımlarını, doğrayan parçalayan
karıştıran onlarca mutfak aletlerini satıp, ayrı bir oda haline gelmiş
gardıroplar dolusu giysilerini fakirlere bağışlayıp hayatlarını
sadeleştiriyor.
Bazı aileler 40 metrekare bir evde, dört tabak, dört
bardakla ve işe bisikletle gidip gelerek yaşamanın onları hiç olmadıkları
kadar mesud ettiğini iddia ediyor. Bu esnada biriktirdikleri parayı
yogaderslerine ve tatillere harcıyorlar.

*YÜZ EŞYAYLA YAŞAMAYA DAVET! *

Bir internet sitesi, tüketicileri sadece ve sadece 100 adet kişisel eşyayla
yaşamaya davet ediyor! Yani kıyafet, kozmetik, ayakkabı, kitap, kalem, her
şey toplam 100 parça edecek. Sitenin çağrısı büyük ilgi görüyor ve internet
kullanıcılarından hatırı sayılır sayıda bir grup, kişisel eşyalarını hayır
derneklerine bağışlayıp hayatlarındaki kalabalıktan kurtuluyor. Hikâye,
psikologlara göre şu: İnsanlar, iyi ya da berbat, yaşamlarındaki tüm
değişikliklere çabucak alışıyor ve doğalarında var olan sabit mutluluk
seviyesine bir an önce ulaşmaya çalışıyorlar. Ebeveynlerinden birini
kaybeden bir insanın bir süre sonra eski mutluluk ve neşesine kavuşması da
bu yüzden, yalı alanın birkaç yıl sonra yalıda oturmayı kanıksayıp eskisi
kadar 'mutsuz' olması da! Yani para mutluluk getirmiyor denemez ama parayla
satın alınan mallar mutluluk getirmiyor!
Şan dersleri, seyahatler,
piknikler, tiyatro oyunları filansa başka! Farklı tecrübeler hayatı
zenginleştirip memnuniyeti yükseltiyor!

Los Angeleslı filmci Roko Belic dünyayı dolaşıp
*Happy *(*Mutlu*) isimli bir belgesel üzerinde çalışıyor. *New York
Times *gazetesinin haberine göre San Fransisco'nun kalburüstü semtlerinden birindeki evini bırakıp, hayatını tamamen değiştirip, Malibu plajında bir karavana taşınmış! Haftada üç dört gün sörf yapabildiği için şu anda ufacık karavanda çok dahamutlu bir hayat yaşadığını anlatmış.

*SANKİ ALIŞVERİŞ İÇİN YAŞIYORUZ *

Bittabi, herkes gider Mersin'e, biz... Şu anda ülkede tam bir AVM patlaması
yaşanıyor.
Buluşmalar, sosyalleşmeler, hafta sonu aile gezmeleri, her tür
eğlence hep alışveriş ve merkezleri etrafında dolanıyor. İndirim
dükkânlarının kapısındaki kuyruk ve izdihamlar da cabası
. Geçen gün
haberlerde, yastıkların 1 TL'ye satıldığı bir indirim dükkânında birbirini
ezen kalabalığın arasından bir ev kadını, bağırarak kameralara anlatıyor:
"Ben altı tane kapabildim, iki oğlum var, onlar da ikişer tane aldı, keşke
10 tane daha taşıyabilseydik! Muhtemelen dört kişi olan bu ailenin 20 adet
yastıkla ne yapacağı ise meçhul! Türkler artık mümkün olduğu kadar çok malı,
mümkün olduğu kadar çabuk alıp, evlerine götürmek için yaşıyor! Alışverişe
niyeti olmayan bile vitrin bakıp hayal kuruyor.
Konsere gidip keman çalmayı,
müzeye gidip ressam olmayı hayal eden pek az.
Hayat amaçlarımız genelde
"Bazı ürünleri edinmek," üzerine kurulu. 70'li yıllarda bir siyah beyaz
televizyon, bir adet buzdolabı, merdaneli çamaşır makinesi ve salonda üzeri
tığ işi örtülü sabit hat telefonu olan her aile kendini son derece zengin ve
konforlu hissederdi. Sonra işler yavaş yavaş değişti. Artık cep telefonu bu
yılın modeli olmayan vatandaşın devlete isyan edesi var. Almaya doyup
'hayatı sadeleştirme' aşamasına ne zaman geliriz, o meçhul.

Gülse BİRSEL

Oğuz Kurum : Simurg KASIM 2007 SAYISI fotoritim


Oğuz Kurum : Simurg KASIM 2007 SAYISI fotoritim

"Bir Yıldız Kaydı..."



HER GÜN YAŞAMAK
Işıklı günlerinde düşün,
memleketini, dostlarını, sevgilini,
onlarla kal, dinlen
bırak kendinden bir şeyler,
bir mağlup akşamın mahzunluğu
silinsin gözlerinden.

Bir kavga sonunu unut.
sen maceralar peşinde değil,
umutsuz bir yolculukta değilsin.

Yaşamak sadece sevmektir, inan bana.
Sevmeyenler dünyamızda yaşamıyor.
Yaşamak suda, toprakta, insanlarda görünerek;
bir zeytin ağacı gibi.
Bir zeytin ağacı gibi, ne güzel
denize yakın olacaksın,
uzayan dallarında, yapraklarında ışık
ta derinlerde köklerin.
Bir zeytin ağacı gibi, bin yıl severek
yaşamak her gün.
..

Arif DAMAR

13 Ekim 2010 Çarşamba

"Umut..."




Yanıtla

Bir gün okyanusta yol alan bir gemi kaza geçirerek battı.
Gemiden sağ kurtulan adamı, dalgalar küçük, ıssız bir adaya kadar sürükledi.

Adam ilk günler kendisini kurtarması için Allah'a yakardı ve yardım bulurum umuduyla ufka baktı. Ama ne gelen oldu, ne giden…
Daha sonra rüzgardan, yağmurdan ve zararlı hayvanlardan korunmak için ağaç dallarından ve yapraklardan bir kulübe yaptı.
Sahilde bulduğu, gemiden arta kalan konserve, pusula gibi eşyaları bu kulübeye koydu.
Günler hep aynı şekilde geçiyordu.
Balık avlıyor, pişirip yiyor ve ufku gözlüyor, kendisini kurtarması için Allah'a dua ediyordu.
Bir gün tatlı su getirmek için yürüyüşe çıkmıştı, geri döndüğünde kulübesinin alevler içinde yandığını gördü.
Duman, dans ede ede göğe yükseliyordu.
Başına gelebilecek en kötü şeydi bu.
Keder ve öfke içinde donakaldı.
Şimdi bu ıssız adada, başını sokabileceği bir kulübe bile kalmamıştı.
"Allah'ım, bunu bana nasıl yapabildin?" diye feryat etti.
O geceyi keder ve üzüntü içinde geçirdi.
O kadar dua ettiği halde, başına bu olay geldiği için sitemler etti.
Ertesi sabah erken saatlerde, adaya yaklaşmakta olan bir geminin düdük sesiyle uyandı!

Bitkin adam kendisini kurtaranlara sordu; "Benim burada olduğumu nasıl anladınız?"

Cevap onu hem şaşırttı, hem de utandırdı: "Dumanla verdiğiniz işareti gördük!"

Canımızı sıkan, göz yaşlarımızı inci gibi döküveren olaylar sessiz bir kurtuluş çağrısı, bir mutluluk davetiyesi belki de…

İlk bakışta dayanılmaz gelen acı anlar, sonrasında kalbimizi kuş gibi hafifleten, ruhumuzu ısıtan tatlı tecrübelere dönüşüyor.

Aydınlıkta seçemeyeceğimiz bir ışık, karanlık basınca fenerimiz oluyor.
Keyfimiz yerindeyken burun kıvırdığımız tavsiyeler, yaslı anlarımızda imdadımıza yetişiyor.
İyilik hallerinde sırt çevirdiklerimiz, zor anlarda sırtımızı dayadıklarımız oluyor.

Hikayede yanan kulübenin dumanıyla kurtuluş umudunun yeşermesi gibi,
yaşamımızdaki kırık dökükler, yıkıntı ve ziyanlar, kayıp ve yenilgiler yenilenmenin, yeniden doğuşun tohumlarını ekiyor aslında…
Acı, derinlerinde gizlenen tatlı hediyelerle dolu.

Yapmamız gereken, acıyla barışıp onu çözümlemek, gizlediği armağanı kalbimize buyur etmektir…

3 Ekim 2010 Pazar

2 Ekim 2010 Cumartesi

*



Şeker hastalarında yiyeceklerin doğru miktarda yenilmesi çok önemli. Eğer diyabetseniz, yiyeceklerinizi diyetisyenin önerdiği miktarlara uygun olarak ölçerek ve öğünlere sadık kalarak yemelisiniz.

Şeker sinsi bir hastalık; bu hastalık herhangi bir belirti göstermeden yıllarca sessiz kalabiliyor. Önlem alınmazsa yüksek kolesterol, damar tıkanıklığı, kol ve bacakta kangren, körlük ve böbrek hastalıklarına sebebiyet veriyor. Ayrıca cinsel iktidarsızlığa, kişilik değişmesine, diş, deri, mide-bağırsak hastalıklarına da yol açıyor.

Kalıtım, şişmanlık, gebelik ve uzun süreli ilaç kullanımı (diüretik, kortikosteroid gibi…) hastalığın ortaya çıkmasını kolaylaştırıyor. Tip I ve Tip II olmak üzere iki tür şeker hastalığı var.

Tip I yani insüline bağlı şeker hastalığı kalıtsal olup çocukluk ya da gençlikte ortaya çıkıyor ve sürekli insülin tedavisini gerektiriyor. Oysa Tip II yani insüline bağımlı olmayan diyabet yetişkinlikte ortaya çıkıyor ve insüline gerek kalmadan diyet ve kilo kaybıyla kontrol altına alınabiliyor. Ancak yetişkinlikte ortaya çıkan şeker hastalığında ölüm riski çocuklukta oluşandan daha yüksek.


Şeker hastalığının belirtileri:
* Aşırı susama ve acıkma
* Çok sık idrara çıkma
* Aşırı yorgunluk ve uyku hali
* Hızlı kilo verme
* Bulanık görme
* Ciltte kuruma ve kaşıntı
* El ve ayaklarda karıncalanma ve uyuşma
* Deride, vajinada ve mesanede iyileşmeyen enfeksiyonlar
* Açlık kan şekeri düzeyinin 140 mg/100 ml’nin üzerinde olması

Hangi sporlar yararlı?
Fiziki aktivite yani spor vücuttaki şekerin hızla tüketilmesine yardımcı olarak kan şekeri düzeyini dengeliyor. Spor ayrıca kan damarları ve kalp için de yararlı. Ancak spora başlamadan önce mutlaka doktora danışarak tıbbi kontrolden geçmeli ve uygulanacak spora karar verilmeli. Yürüyüş, bisiklet, yüzme gibi sporlar ideal olabilir.

Şeker hastasıysanız bunları ihmal etmeyin…
* Beslenme ve spor konusunda mutlaka doktorunuza danışın.

* Tip I diyabet hastası iseniz, 3 ana ve 3 ara öğün olmak üzere toplam 6 öğünü her gün aynı saatlerde yemeye özen gösterin. İnsülin aldığınız için karbonhidratların günlük dağılımı çok önemli; günlük karbonhidratın yüzde 15′ini kahvaltıda, yüzde 25′ini öğle, yüzde 30′unu akşam yemeğinde yiyin. Kalanı ara öğünlere paylaştırın.

* Tip II diyabet hastasıysanız, temel ilkeniz kilo kontrolü olmalıdır. Daha az yiyerek ve daha fazla hareket ederek fazla kilolarınızı verin. Az ve sık yiyin. Kesinlikle aç kalmayın, çünkü uzun süren açlık kan şekerinizde dalgalanmalara yol açarak hastalığınızı artırabilir.

* Tansiyon, kan şekeri ve kolesterolünüzü kontrol altında tutun.

Diyabetli hastalarda yiyeceklerin doğru miktarda yenilmesi çok önemli. Bu nedenle yiyeceklerinizi diyetisyeninizin önerdiği miktarlara uygun olarak ölçerek yiyin. C ve E vitaminleri ile krom minerali içeren besinleri her gün düzenli olarak tüketin. Günlük C vitamini gereksinimi 2000-5000 mg arası, E vitamini 800-1200 IU arası olmalı. Bu konuda öncelikle doktora danışıp gerekiyorsa takviye vitamin hapları da alabilirsiniz.

* Beyaz ekmek yerine kepekli ekmeği tercih edin.
* Öğünlerde mutlaka pişmiş sebze yemeği ve salata yiyin.
* Meyveleri mümkün olduğunca kabuğu ile yiyin.
* Posalı yiyecekleri tercih edin.
* Kuru baklagillere, özellikle fasulye, bezelye, mercimek, barbunya ve nohuta sofrada sıkça yer verin.
* Ölçülü miktarda zeytinyağı veya sıvıyağ kullanın.
* Kırmızı et yerine beyaz et yiyin.
* Etli yemeklere ayrıca yağ ilave etmeyin.
* Light süt ve yoğurdu tercih edin.
* Az yağlı peynir çeşitlerini tüketin.
* Krema, kaymak,tereyağı ve margarinden uzak durun.
* Şeker, tuz ve alkolden sakının.Tatlandırıcılı tatlılara tüketmeye çalışın.
* Düzenli spor yapın. Bu konuda mutlaka doktorunuza danışın.
* Günde en az 8 bardak su için.

Şeker hastaları nasıl beslenmeli?
JFK Hastanesi Diyetisyeni Özge Mergen, diyabet tedavisinde amacın kan şekerini normal düzeyde tutmak olduğunu belirtirken, bu amaç doğrultusunda en önemli hedefin dengeli beslenmek olduğunun altını çiziyor. Özellikle Tip II diyabetlilerde dengeli beslenme ve düzenli egzersiz uygulamalarıyla bireyin, uzun yıllar ilaç tedavisine gerek kalmadan yaşamını sürdürebileceğini belirtiyor. Diyetisyen Mergen, karbonhidrat, protein, yağ, mineral ve vitaminlerin günlük öğünlere dengeli bir şekilde paylaştırılmasını öneriyor.

Karbonhidratlar, günlük kalorinin yüzde 50-60′ını oluşturmalı. Yulaf, kuru baklagiller (özellikle fasulye), meyve ve sebzelerde bulunan lif içeriği yüksek karbonhidratlar, kan şekerinin yükselmesini önlerken, kolesterol düzeyini de kontrol altında tutabiliyor. Soğan, şeker hastaları için çok yararlı çünkü içeriğinde şeker düşürücü kimyevi maddeler bulunuyor. Brokoli, içeriğindeki bol miktarda karbonhidrat ve krom minerali ile kandaki şeker düzeyini kontrol altında tutabiliyor.

Şeker hastaları az yağlı yemekleri tercih etmeli. Çünkü bu hastalıkta, damar tıkanması ve kalp hastalıklarına yakalanma riski yüksektir. Ancak A, D, E ve K gibi bazı vitaminlerin vücutta kalmasını sağladığı için tamamen yağsız bir diyet de düşünülemez. Katı yağlar yerine zeytinyağı ve diğer bitkisel yağlar tercih edilmeli.

Protein, vücuttaki doku ve hücrelerin yapıtaşı olduğundan mutlaka alınmalı. Proteinli besinler kan şekerini yükseltmiyor ama aşırı alındığında böbrek sorunlarına yol açıyor. Süt ve sütlü ürünlerinin light versiyonlarını seçin. Kolesterol içermeyen besinleri tercih edin.

Şeker ve şekerli besinlerden uzak durun. Bu tür besinler bağırsaklar tarafından hızla emildiği için kan şekerini çok çabuk yükseltiyor. Şeker yerine tatlandırıcı kullanın. Bu konuda aspartam, asesulfam, potasyum, sakkarin ve siklamat gibi enerji değeri olmayanları seçebilirsiniz. Tatlandırıcı hakkında mutlaka doktorunuza danışın.

Vitamin ve mineralli sebze ve meyveler hazmı kolaylaştırmanın yanı sıra içerdikleri posa sayesinde kan şekerinin daha geç ve kontrollü yükselmesini sağlıyor. Bu nedenle şeker hastaları için meyvenin kendisi meyve suyundan daha yararlıdır. C ve E vitaminleri şeker tedavisinin en önemli besin maddeleridir. C vitamini, insülinin hücrelere girmesine yardımcı olurken E vitamini, hastalığın yol açtığı komplikasyonları giderip insülinin etkinliğini artırıyor. Krom minerali, kan düzeyindeki dalgalanmaları önlüyor. Krom, tüm tahıllar, mısırözü yağı, sütlü ürünler, et ve mantarda bulunuyor.

Hangi yiyecekler şekeri düşürüyor?
Her besinin, yendikten sonra kan şekerini yükseltme hızı farklıdır. Yiyeceklerin, kan şekerini yükseltme hızlarına “glisemik indeks” deniyor. Genellikle posalı yiyeceklerin glisemik indeksleri düşük olur. Kuru fasulye, nohut, mercimek, bulgur, kepekli ekmek, elma, armut, light süt ve yoğurt, makarna ile portakal gibi besinlerin glisemik indeksleri düşüktür. Buna karşılık patates, pirinç, havuç, muz, kavun ve üzümünki yüksektir. Kuru üzüm, kuru kayısı ve kuru erik gibi kuru meyvelerin de glisemik indeksi yüksektir. Şeker hastalarının mümkün olduğunca glisemik indeksi düşük besinleri tüketmesi kan şekerinin kontrol altında tutulmasını sağlayacaktır.

kaynak : Hürriyet.com

*****


21/1/2010 ·